17 Aralık 2024 Salı
Şakir  İlyasoğulları

Ramazanlar ve Bayramlar

Ramazanlar ve Bayramlar 

Şüphesiz ki bizim kuşağın, hatıralarında yer  eden takriben 60 - 65  yıl öncesinin Ramazanları ve Bayramları sadece Makedonya'da değil, Yurdumuzda da bir başka geçer ve bugün için o eski haz, coşku ve heyecanın geriye dönüşü olmayacağına göre, yeni kuşaklara bu güzel anıları nakletmek bizlere düşmektedir.
Hatırlayabildiğim kadarıyla 1940 lı yılların sonu ile Türkiye'ye göç ediş tarihimiz olan 1957 yılının Nisan ayına kadar olan süre içerisinde, Ramazanlar ve Bayramlar, sadece çocuklar için değil, yetişkinler için de bir başka coşku, heyecan ve mana taşırdı. Makedonya'da 1953 ve 1959 yılları arasında Anavatan'a yaşanan o KOCA GÖÇE RAĞMEN, bu geleneğin eskisi kadar olmasa bile , yine de sürdürüldüğüne, Üsküp'te T.C. ÜSKÜP B.ELÇİLİĞİ Kültür Müşavirliği görevinde bulunduğum 1999-2002 arasında ve daha sonra Makedonya'ya yaptığım seyahatlerde tanık oldum. 
1950 li yılların başında Büyük Göçün öncesinde bilindiği gibi  Makedonya'nın bir çok yerleşim biriminde Türk Nüfus çoğunluktaydı. Bu itibarla çoğunluğun  verdiği bağlılık, güç ve gelenekleri muhafaza etme duygusu hala belleğimde silinmeyen tatlı ve yarı hüzün dolu
 bir anıdır. Bir sanatçı olmam dolayısıyla zaman zaman duygusallığım ağır basarak "Ah keşke o günleri bir daha yaşasam ya da yeni nesil bu günleri yaşasın  diyorum." Çocukluğumun geçtiği Makedonya'nın  incisi OHRİ'de ramazan öncesinde o zamanın kıt ekonomik şartlarına göre kıt kanaat çeşitli hazırlıklar yapılırdı.  Türklerin gittiği ve bugün için anılarda kalan ve yerinde artık başka bir iki iş yeri bulunan Çınaraltı Kahvesinde artık içki içilmez ve büyüklerimiz  teravih namazından sonra sohbetlerini yapmak için bu kahveye gider ve orada ada çayı ya da kahvelerini yudumlayarak sahur vaktinin yaklaşmasını bekler ve sahur yemeklerini yemek için evlerinin yollarını tutarlardı.  Ada çayı diyorum çünkü o tarihlerde demli çay olan şimdiki Karadeniz çayı pek bulunmazdı ve Lüks sayılabilen bu çaya Rus Çayı denirdi. Bunun yerine ada çayı içilirdi. Ohri'de ada çayına halen DAG Çayı denir.
Bu Çınaraltı kahvesi ki Osmanlı döneminden beri bir çok anıyı da yıkılan duvarlarıyla beraber götürmüştür. Ben bu kahvede  yaklaşık 8 yaşlarındayken , bugün için Türküsü dillere destan olan meşhur Tahir Agayı görmüştüm. Bu Türkü "Viran kalsın Tahir Aga Meyhaneler" diye başlayan türküdür. Çınaraltı kahvesine rahmetli dayımla birlikte gitmiştik, dayım bir arkadaşını sormak için  bu kahveye uğramış ve yanında ben de vardım. Rahmetli Tahir AGA içki masasında tayfasıyla oturmuş duygusal bir şekilde "Dayler- Dayler"  şarkısını söylüyordu. Delikanlılık çağında olanlar ise iftar ve teravih namazından sonra her gece bir kişinin evinde toplanır, mevsimine göre meyveler  ve lokum ikram edilir ve sohbetler yapılırdı.
O tarihlerde Makedonya'da çok sayıda Türk yaşadığı için, hem iftar ve hem de sahurda, Ohri Gölü kıyısında Sazlık Mahallesinde 
"İskele ile Dalyan arasındaki sahil Şeridi" ( 1950  li yılların başında bu sahilde 65 ev vardı bu evlerin 60 ı Türklere , 5 i ise Makedonlara aitti. bugün ise bu tablo , bu durumun tam tersidir.) Ayrıca davul, Kalede de çalınır ve bu şekilde Ohri' nin bütün semtlerinden  davul sesi duyulurdu. Ancak bu arada Hristiyan ahalinin sahurda davul çalınması konusundaki hoşgörüsünü de saygıyla anmak gerekmektedir. 
1950 li yıllarının başlarında ramazan  yaz aylarına rastlamaktaydı. Ohri'de güzel bir yaz akşamında ve mehtaplı bir gecede Sahur için Göl Kıyısındaki Dalyanda davulunu çalmaya başlayan Roman davulcuya ,rahmetli dayım birkaç arkadaşıyla birlikte bahşiş vermiş ve belli bir süre davulla halay çektiklerini hatırlıyorum.
Yine o yıllarda  mutfaklara henüz beyaz eşya teknolojisi girmemişti.  Yiyecekler her gün günlük olarak hazırlanır her evde bulunan tel dolapta saklanırdı. Mutfaklara buzdolabı ve modern pişirici ev aletleri henüz girmemişti. Rahmetli Büyük annem harp sonrası yılların verdiği yoklukla fazla çeşidi olmayan fakat buram buram mis kokan lezzetli iftar soframıza, başta pite olmak üzere iki üç çeşit yemeği hazırlardı. İftar yemeğinden sonra ise, bu gün için belki güç olan , merhum annem ve büyük annem hemen  taze sahur yemeğini pişirmeye başlarlardı. 
Biz çocuklara gelince ; bizler bu heyecanı  büyüklerimizle beraber hisseder ve  paylaşır, dört gözle bayramın gelmesini beklerdik.Çünkü Bayram için kıt kanaat  alınan ve bu günkü kadar bol çeşidi olmayan bayramlıklarımızı giymek için  bayramın gelmesini büyük bir heyecanla beklerdik, hatta arifeyi bayramı bağlayan gece bizleri uyku bile tutmazdı. Bayram namazından sonra kabir ziyaretleri yapılır sonra evde kahvaltı yenir fakat en önemlisi Bayram Kuşluğu idi. Bu kuşluğun baş yemeği Büryan ve Baklavaydı. Komşu Hristiyan ailelere ise bir tabakta güzel bir örtü örtülmüş şekilde baklava ikram edilirdi. Baklava Makedonya'da Hristiyanların  yapmayı beceremediği bir tatlı çeşidiydi. Bunun için komşumuz Yunanlı dostlarımızın " Baklava Bizim kültürümüzdür" şeklindeki iddialarına Ülkemizde ve Balkanlarda gülmeyecek insanı zor bulursunuz. Bayram  ise akraba ve dost ziyaretlerinde  çocuklara verilecek olan bayram  bahşişi  biz çocuklara ayrı bir heyecan vesilesi olurdu.
Bayram namazından sonra davulcu davulunu bütün mahallede  çalar ve arada bir gençler halay çekerlerdi.Davulcuya aileler maddi durumlarına  göre bahşiş , ya da el havlusu gibi hediyeler verirlerdi. O mahallede yeni evli bir çift varsa ,o aile tarafından davulcuya Çevre denilen oyalı bir ipek mendil hediye olarak olarak verilirdi.

Ramazan Bayramından sonra gelen Kurban Bayramı ise Ramazan bayramları kadar olmasa bile , yine de coşku içerisinde geçerdi.Kurban kesebilecek ekonomik güçte olan kimseler Kurban Bayramı öncesi kurbanlıklarını seçerek evlerine götürür. Kurban Bayramı namazından sonra kurbanlar kesilir,önce ihtiyacı olanlara sonra da akraba dostlara kurban etleri bir beyaz temiz beze sarılarak dağıtılırdı. Her iki bayramın ortak yanları; ailece beraber yenen bayram kuşluğu , kabir ziyaretleri, eş dost ve akraba ziyaretleri, çocuklara yeni alınan elbiseler ve çocuklara verilen harçlıklardı.
Çok tatlı anılarla dolu olan o günlerin Makedonya'sında , ki bu ramazan ve bayramlara uzun yıllar sonra Ohri ve Struga'da  tanık oldum . Uzun yıllar sonra bu güzel geleneklerimizin eskisi gibi olmasa da tekrar yaşatıldığına  tanık olmak , beni o eski günlere tekrar götürdü   ve tarifi olmayan  bir şekilde duygulandırdı. Bu arada aklıma gelen başka bir konuyu sizlerle paylaşmak istiyorum. Benim çocukluğumda Makedonya'da , centilmen , eli açık , dürüst ve mert olan bir kimseye , erkek olsun ya da hanım olasun o kişi için " O Osmanli'dır " derlerdi.
Satırlarımı gururumuz olan Üsküp'te doğup orada 18 yaşına kadar yaşamış olan  Büyük Şairimiz  Yahya Kemal Beyatlı'nın  Üsküp için yazdığı Kaybolan Şehir adlı şiirin son mısrasıyla bitirmek istiyorum.
Çok sürse ayrılık ,aradan geçse de çok sene
sen bizde olmasan da , biz sendeyiz yine.
Nice sağlıklı ve mutlu Ramazanlara ve Bayramlara.           
 
Son Yazıları
Anket
  • Bayramınız Kutlu Olsun
Üye Girişi
Popüler Albümler
Hava Durumu
Namaz Vakitleri
İmsak Güneş Öğle İkindi Akşam Yatsı
Piyasalar
Altın Dolar Euro Bist
2.981,81 34,9873 36,8226 10.146,61